Korku

Öfkeden sonra hayatımızı en çok altüst eden ikinci duygu korkudur. Korkularımız yüzünden hayatımızda bir sürü fırsatı kaçırırız. Girişimlerimizi erteleriz, yapabileceklerimizi yapamaz hale geliriz, performansımızı gösteremeyiz. Hepsi bir yana korkularımızı içimize gömerek bir sürü hastalığın tohumunu ektiğimizi bilmeliyiz. Korkular da öfke gibi savunma sistemimizin bir parçasıdır; korkuyu yok edemeyiz, bastırırsak hasta oluruz. Tıpkı yakalanmaktan son anda kurtulan bir geyiğin tepeden tırnağa titreyerek korku rezonansinı atması gibi, bizim de rezonansımızi atmamız gerekir.

Toplum içinde özellikle erkeklerin korkması çok ayıplanan bir durum olduğu için, akciğer rahatsızlıklarının daha çok erkeklerde görülmesi bir tesadüf değildir.

Erkekler korktuğunu göstermekten kaçarlar, bu yüzden korkuyu ilgilendiren hastalıklara davetiye çıkarırlar.

Tal Schaller bize bu konuda tıpkı bir geyik gibi titremeyi öğretmiştir:

Korku egzersizi yaparken, rezonansı dilden boşaltırız. Dilimizi dışarı çıkarıp tıpkı bir geyik gibi ses çıkararak, ellerimizi de titreterek rezonans atarız. Burada en önemli konu, avuçlarımızı açarak titretip, dilimizi dışarı çıkararak ses çıkarmaktır. Amaç içimizde sıkışıp kalan korkuyu dışarıya salmaktır.

Yorum yok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir